Bana dokunmayan yılan bin yaşasın...

Nankör dünya deriz, hepimiz biliriz bu sözün ardında yatan duyguyu. Hayal kırıklığı deriz, üzülür hüsrana uğrarız. Efendim hayal kurma o halde, herşeyi olduğu gibi gör, beklentilerin gerçekleşmedi diye boğulma hüsrana. Bu dünya kuralı şöyle işliyor: bir kişiye sayısız iyilikler yaparsın, bir kere de kötülük olarak algılanan şey olur, ama bin tane iyiliğin değil, bir kötülüğün bedelini alırsın. İnsan öyle bir yaratık ki, bir kötülük uğruna, bin iyiliği unutur, tüm hatırları yıkar geçer.

İnsanların çoğu benlik dramları içinde, en ufak bir terslikte, sevdikleri insanları dahi ayaklar altına alarak, cezalara tabi tutar. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" sözü, bu zihniyeti güzel bir şekilde ifade eder. Çünkü asıl mesele bu sözün sonrasındadır: "...ama bana dokunursa mahvederim."

Bencilliğini az çok aşmış kişiler, bu dramların içinde yer alsalarda, yaptıkları şeyler karşısında, daha beklentisiz kalmayı başarırlar. İyilikleri beklentisiz yapar, kötülükleri, kötülükten ziyade hemen anlaşılmayan iyiliktir. Birine tokat atmak, genelde kötü bir davranıştır, ama bir an korkup da şoka giren insana tokat atmak iyiliktir.

Bu göreceli dünyada iyiyi kötüyü belirleyen bir davranışın arkasında yatan yegane şey niyet ve amaçtır. Sevgiyle yapılan hiç bir şey kötü değildir, ama egonun amaçlarına hizmet eden iyilik dahi, iyilik değil, en iyi şartlarda menfaat beslemektir.

Bilgeler iyi ve kötüyü ayırt etmezler, onlar her an'ın içinde tek doğru davranışı uygularlar. Bu karşıtlar dünyasının sınırlarını aşmış olanlar için, karşıtlar yoktur. Tekliğin içinde gerçeğe hizmet eder ve ayrım yapmazlar, yapamazlar da. Bu tutumu günümüz insanı pek uygulayamasa da, en azından nefsini dizginlemeyi öğrenmek için daha duyarlı, kederlere daha az zemin sağlar. Kederin tarlası olan egonun toprağı çürütüldüğünde, tohumları açmaz, susuz bırakıldığında, yok olur gider.

Mevlana ne demiş?

Kötülük yaptın mı kork, çünkü o bir tohumdur, Allah yeşertir karşına çıkartır. Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, Şu tertemiz tarlaya başka tohum ekmeyiz biz.

Bunu uygulamak dikkat gerektirir. Kişi kendini devamlı izlemeli ve ne yaptığının, ne düşündüğünün farkında olmalı ki, yelkenlerine değişim rüzgarları dolsun, onu bilinmeyen deryalara, gerçek güzelliklere götürsün. Buram buram özgürlük kokan o okyanus, dünyadan ve beklentilerinden bağımsızlaşan kaptanların rotasıdır. Ve bu dünyada yaşanılası tek hayat o sulardadır. O suların haricinde yaşanan hayatlar, cehennemin kendisidir, kişi bunun farkında olsada olmasada.

Her acılı nefret dolu tepki, her hastalık, her üzüntü, her keder, her saldırı, tüm karşıtlar içinde çalkalanan düşünceler, ayrımcılık, hüsranla biten aşklar, dünyaya ve başkalarına ümit bağlamalar, yoksunluk, acizlik duygusu, kişilere karşı beslenen tutkular, para, mal, mülk, eğlence sevdası, saymakla bitmeyen daha nice şeylerin hepsi cehennemin ateşini harlatır ve kişiye şimdi ve burada kendi özel cehennemini yaşatır. Bunun haricinde başka bir cehennem yoktur.

Allah'ı, ceza olarak cehennem yarattı diyerek açıklamak, O'nu inkar etmektir. Sevgi olan O, sevgiden gayrı bir şey yaratmaz. Ceza, sevginin bir ürünü değildir ve kendini dünyada hükümdar ilan etmiş egonun uydurmasıdır. O korkular, cezalar, günahlar ve ödüller üzerine kurulan bu Dünyanın tanrısıdır.

Sen her an kendi hayatının senaristi ve baş oyuncususun. Cennet ve cehennem öldükten sonra, gideceğin bir yer değildir, onlar birer seçimdir şimdi ve buradadır. Kişinin hangi tarafıyla hayatını yaşadığının sonucudur. Hayatının rejisörü egon ise, cehennemdesin, eğer kendi Öz benliğin hayatını belirliyor ve sana rehberlik ediyorsa, cennettesin, işte bu kadar.

Biri seni daha derin kâbuslara gömer, diğeri ise tatlı bir uyanışa götürür. Ve bugüne kadar neyi seçtiğin önemli değil, çünkü her an yeniden seçebilirsin.

Popüler Yayınlar