Bir sevgiyi kaybetmek...
Kayıpların acısı, kazanmak için harcanan çabanın büyüklüğü ile artıyor. bir de verilen uğraş sevgi içinse kalıcı izler bırakıyor içeride...
bazen hayatımızda hikayeler yaşar, bunları her anlatışımızda bir şeyler katar ya da çıkartırız. başımızdan geçen olaylar zamanla gerçekliğini unutup öyküye dönüşürler. öykü anlatmak da bir sanattır. işte bu öykülerin bazılarında başrole o kadar kaptırırız ki kendimizi yaşanmamış yerlerini önceden tamamlarız sanki bir senarist gibi. aşık olursun, çok seversin, önceki aşkların birer öykü olur. o öyküleri kendine göre anlatırsın, görmek istediğin gibi gösterirsin. hatta öncekilerinde yaptığın hataları tekrarlamayacağını düşündüğün için yorumlarsın yaşandığı zamanlarda yapamadığın gibi. son aşk her zaman en büyük aşktır eğer diğer aşklar öykü gibi anlatılıyorsa. bu defa sevmek gerçektir, diğerlerinde olduğu gibi hikaye değil. sonra zamanla bir şeyin farkına varırsın; sevdiğin kişi aslında bambaşka biridir. ama o anda yaşadığın için bir öykü değil gerçektir olanlar. aslında defalarca geçmiştir başından aynı olaylar, aynı acı, aynı zorluk, aynı huzursuzluk. ama bu defa hepsinden gerçek, hepsinden başkadır yaşayana göre.
aşık olduğun insanı değiştirmeye çalışmak kadar bir aşkı yıpratacak hiçbir şey yoktur. kocaman bir risktir bu aslında. bilirsin ki değişmezse bu sevgiyi kaybedeceksin, çok yaralanacaksın. ama yine de denersin bir ümit. en kötü yanı ise çaresizliktir. yapacak hiçbir şeyin olmaması. denersin değiştirmeyi sana uymayan şeyleri. elinden geleni yaparsın ama sonucunda hiçbir şey elde edemezsin. sadece sevgin yıpranır, sen yıpranırsın, aşık olduğun yıpranır. sana çok mantıklı gelen şeyler ona mantıklı gelmez, seni kırdığını söylediğin şeyleri yapmaya devam eder, sana böyle davranmasının seni ne kadar çok yaraladığını söylersin anlam veremez. kör gibidir karşındaki, sağır gibi, anlamıyor gibidir... ne söylesen, ne anlatsan, ne yapsan boşunadır. değişmeyecektir senin için yanlış olan şeyler. etrafına bakarsın acaba ben mi yanlış yapıyorum diye, yalnız hissedersin kendini. en çok sevdiğin, en çok aşık olduğun adım adım, yavaş yavaş kopuyordur senden. deliler gibi istediğin halde, en baştaki o güzel ve kusursuz zamanlarınızda olduğu gibi yaşamak istediğin halde asla o öyküyü bir daha yaşayamayacak olduğunu bilmek ezer altında seni. gözlerini daldırıp düşünürsün saatlerce. ama hiçbir şey geçmez aklından. ne bir kelime ne bir resim. çaresizlikdir işte bu... kaybetmek istemediğini kaybetmek üzere olduğunu bilmek ve yapacak hiçbir şeyinin olmaması. "bitsin" de diyemezsin "bitmesin" de. seyredalar, izlersin sadece olanları. boğazına düğümlenir biçarelik, gözleri dolar, için sıkılır. hep güzel anlar gelir aklına ve başlarsın öykünün yazılmamış yerlerini tamamlamaya. birden bire çıkıp karşına "seni öyle çok seviyorum ki ne istersen yapmaya hazırım, seni kaybedemem" demesini hayal edersin. bu hayaller eşlik eder sana ellerin kolların bağlıyken sevginin kaybolmasını izlemene. çünkü göremezsin hayallerin dışındakileri, gerçeği... bittiği gerçeğini!