NEFES..

Parçalanan kalbimin hükümlerine değer verenim yoktu. Umutla girdiğim her kapıdan değersizlik ile geri gönderiliyordum. Anlamıştım ki; yâre olan bağlılık, kâinatta, aşığın gönlünden başka hiçbir yerde yankı bulmuyordu. Soluksuzca bir aşkın peşinden koşup durmanın insanı yokluğun eşiğine getirebileceğini de sonradan anlayabilmiştim. Her hayalin kaybedicisi ve her kâbusun işkence edileni bendim. Talihimin karalığını, bahtımın kırılganlığını sorgulamayı bırakışım da böyle olmuştu. Kölelerin özgürlüklerinden vazgeçişi gibi kendimden vazgeçmeyi yudumluyordum. Yorgundum ve kâinatın herhangi bir yerinde temiz kalplerin aynı yorgunluğa maruz kalmaması için dualar ediyordum. Biliyordum ki; hakikat yolcusu âşıkların dilinden dökülenler arşı sarsabilirdi. Ruhumdaki sarsıntının ve içime serpiştirilen hüzün tohumlarının arşı çoktan sarstığını o zamanlar bilmiyordum.

Ben, bir isimsiz yolcu ve kurak çöllerde ateşlerin acımasızlığına maruz kalan bir su taneciğiydim. Cismaniyetin duvarlarını yıkacağımı, var oluşun çivisini çıkaracağımı o zamanlar bilmiyordum. Yalnızdım; yalnızlığımın sebebi ile sonucu arasında her gel-gitte yok olup, çaresizliğin kollarına düşen de bendim. Bir kalbi ehlinden başkasına teslim edince neler olabileceğini de o zaman anlamıştım. Yazık ki; anlamalarımın hiçbiri beni huzura kavuşturmuyor ve aştığım her engel yâre ulaştırır diye beklerken, yalnızca daha büyük engellerin habercisi oluyordu. İçinde bir kalp olmayan dünyamın kapılarını kapatışım da böyle olmuştu. Kendimi kaybedişimin ve kendimden kopuşumun sebebi de kalpsizliğimdi. Biliyordum ki; yangınlardan geri dönüş olmadığı gibi kalbimden geriye kalanlardan bir dünya oluşturabilme ihtimalim de yoktu. Kendim için, ihtimallerin sonsuzluğunun dışına çıkışım da böyle olmuştu.

Gördüğüm en güzel gözlerin bir gün beni bir uçurumun kıyısına kadar iteceğini hesaplayamamıştım. Hesapsızlığım, ruhumun sonsuz kez titremesine ve sessizliğin gözlerime hücum etmesine sebep olmuştu. Sessizliğimden bile anlayan Can’ların, bir gün beni sessiz bırakacağını da fark edememiştim. Yârin hicranı ile bir gözyaşı tufanında boğulsam bile, gözyaşlarım tarafından terk edilişim de böyle olmuştu. Ben; yar için bir değersizlikte, beni anlayan Can’lar içinse önemsizlikte gizliydim. Gizlilik tehditti, bilirdim de; yâre pervane olan ruhum hangi gizlilikte nasıl tehdit olabilirdi, anlamıyordum. Ama anlıyordum ki; pervaneliğim yâre uçurmuyordu ve ben, yâre uçamadıkça ateşlerde ateş oluyordum. Ateş oluşumun, benimle birlikte yâri de dostu da ve dahi kâinatı da yaktığını çok sonra anlayabilecektim. Yanıp kül olmanın, yok olmak demek olmadığını o zamanlar bilmiyordum.

Bakışına meftun olduğum yârimi nefesimde saklamıştım. Anlamıştım ki; kalbimi teslim edip parçalanmasına sebep olunca, yalnızca soluklarımda taşıyabilirdim aşkı. O zamanlar hicranın nefessiz bırakacağını, her an içime solukladığım yârimin içimi de parçalayacağını bilmiyordum. Kalbimden kalanları nefesime, nefesimden kalanları karanlığa gömüşüm böyle olmuştu. Gün gelip karanlıklarda boğulan olacağımdan, yaşamak için değil de, yâri anımsattığı için bir nefes uğruna çırpınacağımdan habersizdim. Anlıyordum ki; ciğerlerime çektiğim nefes bile yar ile anlamlıydı ve Can’larda bulduğum o nefesin izdüşümüydü. Kendimi bir nefese kurban edişim de böyle olmuştu. Artık fark ediyordum ki; aşkın girmesinin mümkün olmadığı kirli gönüllere şüphe giriyordu ve şüphe yalnızca aşkın değil her safiyane hissin elleri kanlı katiliydi. Aşkımı ve yârimi şüphenin her türlü çetrefilinden uzak tutuşum da bundandı.

Popüler Yayınlar