AZRAİLİN GÜZELLİĞİ..
Azrail in Güzelliği Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında
genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs
kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına
gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle
o imkanı bulamamıştı. Serap ı özel bir ilgiyle bizzat
ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap"ın da bütün diğer
kanserliler gibi ilk 5 yıllık s...üreyi çok dikkatli
geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl
kadar sonra 1 ihale için İzmir"e gitmek istedi.
Kışaylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla
kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6
saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre
sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap
bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez
hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü
sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza
yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine
gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak: -"Doktor bey" dedi. "Ben size...dargınım." "Niçin?"
diye sordum.
-"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da,
ALLAH ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?" Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu
teklifi karşısında oldukça şaşırdım. Onu üzmemeye
çalışarak:
--"Doktora ulaşmak kolaydır" dedim. "Parayı bastırdın
mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için
gönülden istek duymalısın..." Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği
duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz
bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin
reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler
"hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman
hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:
-"Doktor bey" dedi. "Ben ölürken ne söylemeliyim?"
-"Senin durumun çok özel" dedim. "Kelime-i Şehadet
sana uzun gelir. O anı farkedince
"Muhammed"" (s.a.v) sana yeter." O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok
ıstırabı olduğu için Serap"a sürekli morfin yapıyor ve
O"nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati
sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.
Dönüşümde annesi telefon ederek: -"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi.
"Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor.
Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini
sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve
hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme
uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?. İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden
istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü
varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin
yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde
cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve
Serap"ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün Ona:
-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin." Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde
son sorusunu da sordu:
-"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"
-"Kızım" dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak
etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir." Salı günü Serap"ın ağırlaştığı haberini alınca hemen
eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam
manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet
bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni
görünce yanıma gelerek:
-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
-Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve
"yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen
kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı.Bütün ev
halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet
getirerek vefat etmeden biraz önce de: -Doktor beye söyleyin, dedi. Azrail, Onun
söylediğinden de güzelmiş!.
genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs
kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına
gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle
o imkanı bulamamıştı. Serap ı özel bir ilgiyle bizzat
ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap"ın da bütün diğer
kanserliler gibi ilk 5 yıllık s...üreyi çok dikkatli
geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl
kadar sonra 1 ihale için İzmir"e gitmek istedi.
Kışaylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla
kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6
saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre
sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap
bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez
hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü
sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza
yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine
gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak: -"Doktor bey" dedi. "Ben size...dargınım." "Niçin?"
diye sordum.
-"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da,
ALLAH ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?" Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu
teklifi karşısında oldukça şaşırdım. Onu üzmemeye
çalışarak:
--"Doktora ulaşmak kolaydır" dedim. "Parayı bastırdın
mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için
gönülden istek duymalısın..." Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği
duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz
bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin
reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler
"hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman
hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:
-"Doktor bey" dedi. "Ben ölürken ne söylemeliyim?"
-"Senin durumun çok özel" dedim. "Kelime-i Şehadet
sana uzun gelir. O anı farkedince
"Muhammed"" (s.a.v) sana yeter." O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok
ıstırabı olduğu için Serap"a sürekli morfin yapıyor ve
O"nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati
sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.
Dönüşümde annesi telefon ederek: -"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi.
"Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor.
Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini
sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve
hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme
uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?. İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden
istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü
varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin
yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde
cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve
Serap"ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün Ona:
-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin." Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde
son sorusunu da sordu:
-"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"
-"Kızım" dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak
etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir." Salı günü Serap"ın ağırlaştığı haberini alınca hemen
eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam
manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet
bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni
görünce yanıma gelerek:
-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
-Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve
"yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen
kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı.Bütün ev
halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet
getirerek vefat etmeden biraz önce de: -Doktor beye söyleyin, dedi. Azrail, Onun
söylediğinden de güzelmiş!.